Ne yazık ki artık
kötü şeyler hissediyorum sanki sıramız gelmiş gibi…
Eğer ölemiyorsan, yaşamaya mecbursun. “Ben uzakta durayım”
demek gibi bir şansın yok. Er ya da geç… Çin de bir kelebek, kanat çırpsa, sen rüzgârını
buradan hissedeceksin. Eğer inanıyorsan, biliyorsun; tüm acılar, tüm
mutluluklar eşit bir şekilde toplumlara, insanlara dağıtılmış.
Baskıyla susturuluşun
sonunda, sessizce yok oluşun ilk adımları atıldı. Belkide bahar olmasına rağmen
hala mutsuz oluşumuzun sebebi budur.
Her asrın büyük savaşları ve büyük kayıpları varsa eğer ve
hissediyorsan dünyanın yine bir savaş kusma zamanı gelmiş. Ülken artık hazır ve
mecbursun içinde olmaya…
Ne uzak yerlere kaçmak, ne dört duvar arasına kapanmak ne de
gözünü yummak, kulağını tıkamak… Hiç biri çözüm değil… Sen de payına düşeni
alacaksın. Şiddete sustuğun kadar sende şiddet göreceksin ve çok uzakta yaşanan
o savaşlar ana haber bültenlerinde izlediğin 30 saniyelik görüntülerle kısıtlı
kalmayacak ve belki de hayallerimdeki o çaresiz kadın “Yok mu bir kurtaran?”
diye yalvarırken semaya, acın belki de
benim acım olacak…
Ben savaşları hep kışa yakıştırırdım oysa tarihte, en büyük
savaşlar hep baharda başlar. Sebebini anlamadığın bir şekilde insanlar
birbirine kin duymaya başlar. Kavgalar, düşmanlıklar, haksızlıklar ve burnuna
gelir kan ile karışık barut kokusu sonra ben hiç almadım ama hissediyorum yanık
insan derisinin kokusu…
Ki, artık onurunu kaybetti savaşlar ve bir kadın için
savaşıldığında kutsaldı aslında. Şimdi ise savaşın adı “KATLİAM” güçlü gücünün
yettiğine zulüm eder, acırsan sende ölürsün ve artık haklı olmak, inançlı olmak
bir savaşı kazandırmaz. Artık kapitalizmin sözü geçer ve paran kadar
kazanırsın. Paran yoksa sadece bir piyon ve kıyıda kalmış bir figüransın…
Hissettiğin bu huzursuzluk kendi kendine sorular sorduracak;
“Değer mi?” “Devam etmeye değer mi? Kazanmaya değer mi? Çocuk yapmaya değer mi?
Ev almaya değer mi? Yaşamaya değer mi?” Bilmiyorum değiyor demek ki, bu yüzden
sürekli izliyoruz, kucağında çocuğu ile ağlayan anne ya da açlıktan öleceğini
bile bile doğurulan bir başka çocuk, ya da işkence görmüş bir başka adam, yada
savaşan çocuklar. Sanki bir fırıncının her sabah dükkânını açıp ekmek yapması
ne kadar normalse birilerinin de öyle olması gerekiyor gibi… Ve sonrada başka
birileri izlemeli onları uzaktan içi acımalı ama bir şey de yapmamalı???
Gerçek yok oluşa kadar bu böyle devam etmeli… Ne yazık ki artık kötü şeyler hissediyorum
sanki sıramız gelmiş gibi…
24.4.13